insanların sahip olduğu şeylerden tatmin olmamasından dolayı kaynaklanan bir durumdur.
bu insanın doğasında var olan bir şeydir. sahip olmadığımız ya da kaybettiğimiz şeyler her zaman için daha çekici olmuştur.
bunun duygusallıkla alakası yok. bu hayatın gerçeği.
mesela arabası olmayan biri için lada çok iyidir ama lada'sı olan ikinci el bir ford focus ister, focus'u olan sıfır bir passat ister, passat'ı olan bmw ister, bmw'si olan jaguar ister, jaguar'ı olan bugatti ister yani böyle sürüp gider.
aynı şey kaybettimiz şeyler için de geçerli. mesela birçok galatasaray taraftarı için arda turan çok önemli bir oyuncudur. oysaki arda burdan nasıl gittiğini biliyoruz. taraftarlar ile arda arasında gerginlik vardı. arda dayanamadı ve gitti. ama şimdi sorsak, bu taraftarlar arda'nın müthiş bir oyuncu olduğunu düşünür.
bu bağlamda kişinin her zaman geçmişin günümüzden daha iyi olduğunu düşünmesi çok normaldir. biz 90'ları özlüyoruz ama 90'larda insanlar belki 80'leri özlüyordu, 80'lerde yaşayanlar daha önceki zamanları özlüyordu. bu böyle devam eder. çünkü geçmişi kaybettik daha doğrusu kaybediyoruz, kaybetmeye devam ediyoruz. her anımız geçmişte kalıyor. bu yüzden geçmişi özlüyoruz.
bu arada midnight in paris filmini izlemenizi öneririm. 1920'lı yıllarda yaşamak isteyen bir yazarı anlatıyor. spoiler vermemek için konudan fazla bahsetmiyorum ancak geçmişin o kadar da cazip olmadığını anlatıyor. özellikle 19. ve 20. yüzyılına ait sanatçı ve sanat eserleriyle ilgileniyorsanız mutlaka izleyin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?